FikrimYok © | Denemelerden Seçmeler

Erdal Atabek | Sevgiye Yer Kalmadı mı?


Uzakdoğu'da bir Budist tapınağında geçmiş bir olayı anımsadım. Bu tapınak bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu ve burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, kapıda tokmak ya da çan, zil türünden ses çıkaran bir gereç yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı,içerdeki "bilgelik arayıcısı" kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
İçerdeki bir süre kayboldu,sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve kabı yabancıya uzattı. Bu "Yeni bir aracıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz" demekti.
Yabancı tapınağın bahçesine döndü,aldığı bir gül yaprağını dolu kabın içindeki suyun üzerine bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerdeki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardır.
Bu sevgiydi ve sevgiye her zaman yer bulunurdu.

Nicedir hayatımızda sevgiye yer bulamadığımızı düşündüm. Bize sevgiyi anlatan bir olayı haber yapamıyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir kişiyi dinlemiyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir duyguyu görmüyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir yazı yazmıyoruz, böyle bir yazıyı okumuyoruz.
Bir Polanya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu.Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı.Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu.Komutan bu kadına âşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor.
- Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor.
İnsan ruhu da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez. İçinde sevgiyi barındıramayan insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır.
Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız.
Nefret etmeden birini öldüremezsiniz.
Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır.
İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur. Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.

Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi,yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.

Devamı İçin Ziyaret Ediniz..

FikrimYok.Com

FikrimYok © | Denemelerden Seçmeler

Ahmet Altan | Birine Bağlanmak

Hamlet'i Ofelya'ya, Romeo'yu Jülyet'e bağlayan neydi?

Güzellikleri mi?

Yoksa onların deliliğe ve ölüme diğerlerinden daha yakın durmasının, ilk bakışta anlaşılmayan, gizli ve hastalıklı çekiciliği mi?

Otello'yu Desdemona'ya bağlayan neydi peki?

İhanetine o kadar çabuk inanabileceği bir kadına niye tutkundu?

Bir insanı bir başka insana kuvvetle bağlayan bağ nedir?

İbrişim görünümlü çelik bir yumak gibi insanı sarmalayan o bağın nedenini ilk bakışta görüp anlayabilir miyiz?

Kadınlar ve yazarlar, görünenin altındakileri kurcalayarak bu sorulara cevap ararlar, içgüdüleriyle de olsa, gerçeğin daha altlarında bir yerlerde saklı olduğunu sezerler.

Anna Karenina niye Vronski'ye tutuldu?

Yakışıklı olduğu için mi, yoksa daha sonra ortaya çıkacak bencilliğinin kokusunu aldığı için mi?

Neden edebiyat dünyasının büyük aşklarına baktığımızda, bağlanınların deliliğe, ölüme, ihanete, bencilliğe yakın duranlar olduğunu görüyoruz?

En değerli pulların yanlış basılmış hatalı pullar olması gibi en sevilen insanlar da aslında hatalı olanlar mı?

Genç bir psikiyatri doçenti bir keresinde bana yazdığı bir mektupta, "ne zaman kalabalık bir yerde erkeklerin başları aynı anda bir kapıya dönse, içeri bir borderline tipi kadın girdiğini anlarım.." diye yazmıştı.

'Borderline' dediği, değişken ve huzursuz bir kişiliği tanımlayan ruhsal rahatsızlığın adıydı.

Meyvelerin bozulmasından lezzetli ve yakıcı içkiler elde edilmesi gibi insanların bozulmasından da baş döndürücü bir çekicilik mi doğuyordu?

Niye Hamlet delirecek olanı, Romeo ölecek olanı, Otello kuşkulanılacak olanı, Anna Karenina bencil olanı seçiyordu.

Ve, hangisi bağlılığın nedeni olarak 'deliliği, ölümü, kuşkuyu, bencilliği' işaret ederdi?

Kuvvetli bağların iplikleri böyle zayıflıklarla dokunuyorsa, bu, bağlananların da zayıflıklarını, bozukluklarını göstermez miydi?

Devamını Okumak İçin Ziyaret Ediniz..

FikrimYok.Com

FikrimYok © | Denemelerden Seçmeler

Ahmet Altan | Chat Kadınları

Ne zaman bir kadının yüzüne baksam kendimi bir uçurumun kenarından bakıyormuş gibi hissederim.

Kıpırdayan, değişen, çeşitli duyguların ifadeleriyle gölgelenip aydınlanan o çizgilerin arkasında, derinlerde, kımıltısız bir göl gibi duran bir karanlık olduğu fikri beni içine doğru çeker.

Orada ne olduğunu merak ederim.

Bu merakın insanın bütün hayatını yitirmesine yol açabileceğini, o karanlık göle bir kere dalanın bir daha geri dönemeyeceğini bilmeme rağmen garip bir baş dönmesiyle o derinliğe doğru eğilirim.

Tek bir kadının bile içini en saklı köşelerine kadar görebilme ayrıcalığının bir hayata değeceğine inanırım ama bütün hayatınızı verseniz de bunun mümkün olamayacağını bilirim.

Orayı göremezsiniz.

Hep saklı bir şeyler kalır.

Bir insanın, bu bir kadın bile olsa, içinde o kadar büyük bir gizi taşıması zor olduğundan bazen küçük işaretler çıkar yüzeye, sahibinin de fark edemediği işaretler, işte onları görmeyi, onların peşine düşmeyi, onları yakalamayı, büyük bir gömü bulmuş bir arkeolog gibi ele geçirdiğim her parçayı ışığa tutup incelemeyi, sonuçlar çıkarmayı ve neler bulduğumu hiç söylemeden bulduklarımı kendime saklamayı çok severim.

Kötü kalpli bir koleksiyoncu gibi biriktiririm onları.

Ve hep yeni işaretler ararım.

Cıvayla karışmış katran damlası gibi üstünde parlak renkli kaygan bir gökkuşağı taşıyan siyah damlacıklar...

Geçenlerde bir hazine keşfettim.

Devamı İçin Ziyaret Edelim..

FikrimYok.Com



Ressam İbrahim Çallı'dan Seçkiler











FikrimYok.Com Resim Galerisini Ziyaret Ediniz..

İbrahim Çallı

Hasan Nazım Balaban'dan Seçkiler











FikrimYok.Com Resim Galerisini Ziyaret Ediniz..

Hasan Nazım Balaban

ENGEREK-ON!

Bir süredir "GİZLİ" bir soruşturma yapılıyor : ERGENEKON.

Bu GİZLİ soruşturmanın hesapta basın yayın organlarında yayınlanması savcılıkça yasak!

Ancak her ne hikmet ise "sanık ifadeleri" dahi bazı basın ve yayın organlarında yayınlanıyor...

İfadeyi alan savcı Zekeriya Öz.
İfadelerin bulunduğu dosyaların bulunduğu yer savcılık.
E peki nasıl oluyor da "ZAMAN, VAKİT, YENİ ŞAFAK, SABAH, BİRGÜN, TARAF" gazetelerinde yayınlanıyor?
Bunlar "basın-yayın" organı değil mi?
Bu haberleri yapanlar "suçlu" olmuyor da, bir gazeteci, bir iş adamı, emekli bir Generalle görüşünce neden "suç" oluyor?
Bu kadar GİZLİ olan bilgi ve belgeler nasıl oluyor da sadece AKP'ye destek veren gezetelerde yayınlanıyor?

Acaba savcı tarafından özel olarak "servis" mi ediliyor diye insanın aklına hemen sorular geliyor!

Yoksa birileri bunlara "BASIN!" ve "YAYIN!" diye komutlar mı veriyor?

ABD'nin Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmek istediği malum, açıkça söylüyorlar...
Ancak Türkiye'ye rağmen Orta Doğu'da bir planın gerçekleşmesi zor!
Irak işgal edildi ama daha tam ele geçirilemedi!
Sırada İran ve diğer adımlar var...
Fakat bu adımların sorunsuz olabilmesi için Türkiye'nin ve özellikle Türkiye'nin menfaatlerini düşünen Silahlı Kuvvetlerin bloke edilmesi lazım...
Bunun için örtülü veya örtüsüz bir çok eylem planlandı ve uygulanıyor...
Bunların sadece dış zorlamalarla olamıyacağı bilindiği için içeriden "işbirlikçilere" de ihtiyaç var!!!
Bakın kim Silahlı Kuvvetlere, Türkiye Cumhuriyetine, Atatürk'e saldırıyorsa onlar aynı kişiler ve amaçları bir!
İşte onlar "işbirlikçiler"...

Dün Yaşar BÜYÜKANIT idi hedef bugün yeni Genelkurmay Başkanı olacak Org. İlker BAŞBUĞ ve Korg. Nusret TAŞDELEN...
Suçları "Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri üyesi olmaları ve Türkiye'nin menfaatini düşünen, mümtaz subaylar" olmaları...

Zaten Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Ulusalcıları "TERÖRİST" sınıfına aldığı bir ülkede başka bir şey olabilir mi?

Ulusalcıyım diyen insanlar, üç-beş çamaşır, pijama, kitap, diş fırçasından oluşan "Ergenekon Çantasını" hazırda tutsunlar, ama fazla acele etmelerine gerek yok polis 04:30 da değil 07:30 da geliyor artık...

ABD denilen ENGEREK YILANI, Türkiye Cumhuriyeti ve onun menfaatlerini koruyan Ordu'suna ve milli menfaatleri gözeten gazeteci, yazar, akademisyen kim varsa onlara karşı eylemlerini sürdürüyor ve diğerlerini sırasıyla hazırda bekletiyor!

Yani ENGEREK-ON!

05.07.2008 / Ahmet ER

Yazarımızın diğer Makalelerini Okumak için FikrimYok.Com'u ziyaret ediniz..

Ahmet Er

Amok Koşucusu

Bu hastalığı, ilk defa Stefan Zweig’ın “Amok Koşucusu” adlı öykü kitabını okuyunca öğrenmiştim. Daha sonra bulmacalarda da “Malezya’ya özgü bir hastalık” dediklerinde Amok diye bir hastalığı hemen bulmaca boşluklarına yazar oldum.

Amok hastalığı, bir cinnet halidir. İntihar komandolarının psikolojileri ile Amok hastalığına yakalanmış bir zavallının ruh halleri birbirine paraleldir.

Bu hastalığa yakalanan şahıs aynen paranoyaklardaki gibi kendisine diğer insanların kötülük yapacağını ve öldüreceğini düşünerek, kendini kaybeder. Ondan sonra sağdan soldan eline ne geçerse, bıçak, balta ile durduk yere etrafa saldırmaya başlar. Özellikle bambu ormanlarında kullanılan sejenis parang dedikleri bizim yatağana benzer bir palaları vardır ki, kullanılan en makbul saldırı aracı budur.

Bu arkadaş eline geçirdiği bu tip büyük palalarla en yakınından başlayarak, önüne çıkan kim varsa keser, doğrar. Bu nedenle, böyle Amok cinneti geçiren bir insan fark edildiğinde etrafa daha fazla zarar verip, milleti kesmesin diye hemen aklı başında bir insan bu Amoklunun önünde koşarak “Amok”, “Amok” diye bağırarak herkesin saklanmasını sağlar. Dolayısıyla daha az insan ölür. O esnada güvenlik güçleri olay yerine gelir. Tabi, bizdeki gibi götürürler merkeze yapmazlar, adamı çeker vururlar. Böylece Amoklu ölür, Amok koşucusu denen cankurtaran da toplum tarafından takdir edilerek, övülür.

Bizde de cinnet geçirip, tüm ailesini doğrayan tipler çıkıyor ama, bunlar aile içi şiddet sınıfından olduğu için cinnet hastalığı kabul edilmiyor.

Türkiye siyasi bir Amok sendromu yaşıyor…

Kim eline pala geçirirse, özellikle siyasi rakiplerini doğrayarak kendi amaçlarına da zarar verecek şekilde cinnet halinde siyasi arenada ilerliyor.

İşin yargı boyutunu kenara bırakalım, şu Ergenekon Soruşturması…

Dinci ve yancı basının tabiriyle Ergenekon Terör(!) Örgütü Soruşturması…

Adamların Amok hastalığına yakalanmış, bir cinnet hali var. İdeolojik olarak düşman olduğum ulusalcı, milliyetçi, devrimci, cumhuriyetçi, Atatürkçü kim varsa düşman olarak bellediklerinden ellerine geçirdikleri basın palasıyla doğru yanlış demeden, haklı haksız demeden ortalığı kan gölüne çevirdiler. Kelle almaları ilerledikleri yolda yollarını açacak zannediyorlar.

Aynı 27 Mayıs darbesi sonrası Menderes’in asılmasındaki, 12 Mart sonrasında Deniz Gezmiş’in idam edilmesindeki acelecilikleri devam ediyor. 85 yıllık Cumhuriyet rejiminin rövanşını bir an önce almak için sabırsızlar. Kendilerine göre yıllardır Ordu mensupları tarafından aşağılandıklarından dem vurup ödeşme zamanının geldiğinden bahsetmekteler.

İstiklal Mahkemeleri’nin hukuki değil, siyasi kararlar verip insanları astığından bahisle; kendileri de hukuk lafını ağızlarından düşürmeden siyasi linçle insanları asmak istediklerini alenen dile getiriyorlar. Kısasa kısas malum terminolojilerinde var…

Dünkü gazetelerden birinde yine Ali Bayramoğlu isimli zat, elinde hiçbir hukuki delil olmadan “sadece birisinden duydum gibi” bir savunmanın ardına sığınarak kendini hem hakim, hem savcı yerine koyarak kararını vermiş: Hırant Dink’i Ergenekon öldürdü. Neredeyse Genç Osman’ın öldürülmesini de Ergenekon’a bağlayacak. İnsaf, izan yok.

Yahu, ben bu işi anlayamadım. Orduyu yıpratacağım diye en aklı başında insan gibi görünen adamlar bile ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor. Mahkeme kayıtlarında Hırant Dink’in azmettiricisi olarak gözüken Erhan Tuncel’in, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Büyük Birlik Partisi ile dirsek temasında olduğunu, Muhsin Yazıcıoğlu’nun da Ergenekon Soruşturmasında Ali BAyramoğlu ile aynı safta olduğunu düşününce, insan kendi kendine soruyor: İyi de o zaman kim bu Ergenekon? Muhsin Yazıcıoğlu ile Ergenekon konusunda aynı fikirde olduğu bilinen Ali Bayramoğlu Hırant Dink suikastını de Ergenekon’a mı yamamak istiyor? Valla, şaştım kaldım…

Bu tiplerin her biri bir köşeyi tutmuş halde Amok saldırısı yapıyor. Gözleri dönmüş, vicdanları kararmış durumda.

Her köşeye çöreklenmiş durumdalar, ellerinde palalar Ergenekon bahanesi adı altında hücuma geçtiler.

Dün akşam bu kesimin en ünlü şövalyesi Yeni Şafak Gazetesi yazarı Tamer Korkmaz’ın TRT-1 de “Ezber Bozan” isminde bir programı var. İzleyen var mı, bilmiyorum?

Program spikeri ile bir güzel paslaşarak “Ergenekon” davasını irdeliyorlar(!).

Evlere şenlik irdeleme. Aynı iddialarını kabak tadı verdirecek kadar tekrar üstüne tekrar ediyor. Yeni bir şey söyleyemiyor. Özden Örnek’in günlükleri ile bizim “Cazgır Kuzumuz, büyük adam, Kanada’da rabbaylık yapan, Museviliğe balıklama geçiş yapan, Çorumlu Tuncay Güney’in” ifadelerinde belirtiklerinden başka Allah için tek bir kelime söyleyemiyor. Temcit pilavı gibi, Tamer söylüyor, spiker dinliyor. Tamer coştukça coşuyor… Ergenekonculara saldıranların demokrasi cephesinde, savunanların darbe yanlısı şer cephesinde olduğunu vurguluyor. Tamer’in yaptığını Çorumlu Tuncay yapmıyor.

İçimden aslan parçası, konuş, konuş… Nasıl olsa, meydan boş… Karşında Emin Çölaşan, Sinan Aygün, Erol Mütecimler veya Mustafa Baybay olsaydı, asıl o zaman ezberin bozulurdu, diyorum…

Aslında bu tür polemikler yazmak istemiyorum. Ama Amoklu’nun önünde koşan Amok Koşucusu misali, şayet koşmazsak bunların daha fazla ortalığı kırıp dökeceğinden korkuyoruz…

Milletin bu sıralar gerçekten de Kuvvay-ı Milliye sınıfından Amok Koşucularına ihtiyacı var gibime geliyor…

Sedat ONAR

Yazarımızın Diğer Makaleleri için FikrimYok.Com'u ziyaret edeniz..

Sedat Onar'la Türkiye Gündemi

ABD BAŞKONSOLOSLUĞUNA SALDIRI VE ERGENEKON!

BOP TIKIR TIKIR İŞLİYOR...


9 TEMMUZ 2008. ÖĞLE SAATLERİNDE ABD İSTANBUL BAŞKONSOLOSLUĞUNA SALDIRI HABERİ ALDIK.

ŞEHİTLERİMİZE ALLAH'TAN RAHMET KALANLARA SABIR DİLİYORUZ, BAŞIMIZ SAĞOLSUN.

ÜLKEMİZE TEHDİT YAKIN, TEHDİT AĞIR, DÜŞÜNMEMİZ VE NE OLUP BİTTİĞİNİ ANLAMAMIZ GEREK YOKSA YENİ OLAYLAR BAŞIMIZA GELECEK.

TÜRK MİLLETİ ARTIK ŞEHİT ACILARINA DAYANAMIYOR, BU YÜREK BU ACILARI TAŞIYAMIYOR, KÖR SİYASET GÖRMELİ BUNU ARTIK.

NE OLDUĞUNU BİLMİYORUZ AMA YAŞADIĞIMIZ OLAYLARDAN DERS ALARAK BİRLİKTE DÜŞÜNELİM VE NE OLABİLECEĞİNİ SİZLERE ANLATALIM.

LÜTFEN BİZİ DİNLEYİNİZ.

BU EYLEM NE OLABİLİR?

BU PKK OLAMAZ OLURSA ÇOK ACEMİCE BİR İŞ YAPMIŞ OLUR. NEDEN OLAMAZ:ÇÜNKÜ PKK GÜPEGÜNDÜZ, İSTANB UL’UN GÖBEĞİNDE HAFİF SİLAHLA EYLEM YAPMAZ, YAPMADI ŞİMDİYE KADAR.

ONUN EYLEMLERİ CANLI BOMBA VE UZAKTAN KUMANDALI BOMBALAMA İLE SINIRLI OLMUŞTUR ÇÜNKÜ ROBOT TERÖRİSTLER ŞEHİR İÇİNE ALIŞIK DEĞİLDİR.

PKK, BU DÖNEMDE BÖYLE BİR EYLEMİ YAPMAZ ÇÜNKÜ ŞEHİR İÇİNDE HATTA MECLİS’TE SİYASETİ YAPIYOR ZATEN BÖYLE BİR EYLEMLE RAHATININ BOZULMASINI İSTEMEZ.

O HALDE KİM YAPABİLİR VE NEDEN?

ŞU SIRALAR ABD VE İSRAİL NE YAPMAK İSTİYOR, İRAN’I VURMAK.

NASIL VURMAYI PLANLIYOR, TÜRK HAVA SAHASINI VE ÜSLERİNİ KULLANARAK.

KİM KARŞI ÇIKIYOR BUNA, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ.

BAŞKA KİM KARŞI ÇIKIYOR, TÜRK MİLLETİ, KAMUOYU.

ABD KAMUOYUNU NASIL HAZIRLAYACAK BUNA; ÖNCELİKLE, BİR TERTİP OLDUĞU YOLUNDA KAMUOYUNDA GÜÇLÜ İNANCIN BELİRDİĞİ ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ MASALI ADI ALTINDA TUTUKLADIKLARI KUVVET KOMUTANLARIMIZIN VE AYDINLARIMIZIN TRAJİK DURUMLARINI GÜNDEMDEN DÜŞÜREREK VE BÖYLESİ BİR DÖNEMDE İRAN’IN BU EYLEMİN ARDINDA OLDUĞU KUŞKULARINI YAYARAK.

NE ELDE EDECEK;

ÖNCE DİKKATLERİ ERGEKON MASALINDAN UZAKLAŞTIRIP İRAN’A ÇEKECEK VE OLASI BİR HAREKATINA KAMOYU HAZIRLAYIP İRAN’I VURACAK PEK YAKINDA.

O HALDE BU EYLEMİ KİM YAPTI;

Devamını Okumak İçin

Erdal SARIZEYBEK

ABD KONSOLOSLUĞUNA SALDIRI VE ERGENEKON

FikrimYok © Hakkında

Bizim Fikrimiz Yok,

Herkesin bomboş fikirlerini ulu orta söyleyerek itibara alındığı, İncir çekirdeğini doldurmayacak fikirlerin gündemi değiştirdiği, Kara cahil adamların sözlerinin vecize olarak kabul edildiği, Kışkırtıcı sloganların günlük hayatı düzenlediği, Milyonlarca dolarlık transfer ücreti alarak gazete köşesi kapanların şirket menfaatlerini günlük siyaset olarak gösterdiği, Cehaletin karanlığının aydınlık gelecek olarak sunulduğu, Yabancı ülkelerin istihbarat servislerine ajanlık yapanların yazılarıyla ortalığı bulandırdığı, Kişisel husumetlerini kusmak için fırsat yakalayanların büyük yazar addedildiği, Tek özellikleri topluma ait değerler ile alay etmek ve aşağılamak olanların entellektüel yazar olarak görüldüğü bir Türkiye'de...

Yüreği bu toplumun değerlerini korumak için atan, Sıfatı olmadığı için ne kadar büyük fikirler ortaya koyarsa koysun sesini duyuramayan, Toplumsal servetin eşitce paylaşıldığı bir Türkiye'yi yaratmak isteyen, Bize ait değerlerlerle alay edilmesini içine sindiremeyen, Bu kadar boş konuşan insanların yanında benim fikirlerimi kimse ciddiye almaz diyen, Biz bağımsız, sömürüsüz, huzur içinde bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz diyenlerin,

Elbette "Fikri Yoktur".

Onların idealleri vardır...

Bu büyük ideallerin gerçekleşmesi için karınca gibi didinirler. Bunlar çakalların cirit attığı ortamlarda bir aslan asaletiyle hedefi kollarlar.

Öyle değil mi "Fikrim Yok"çular?

M. Kemal Atatürk | Karakalem Resimleri


Bu Sistemin Adı Ne?


28.03.2008 Tarihinde FikrimYok'ta "Terör Örgütü" adlı yazımızda şöyle demişiz:

"İlerleyen günlerde işler biraz daha kızıştığında bu şekilde yazan Zaman ve avenesi korkarım "bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için yetiştirilen, bunun için yemin ederek göreve yollanan" ve kanlarını cesurca bu uğurda döken subay ve astsubaylarımıza "terör örgütü üyesi", Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de "terör örgütü" diyecekler...

Az kaldı..."

01.07.2008 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerinde,biri Kuvvet Komutanlığı yapmış biri Ordu Komutanlığı yapmış iki Emekli Orgeneral "Terör Örgütü Üyeliğinden" tutuklandılar!!!

Herhangi bir Yüzbaşı veya Binbaşı değil ORGENERAL TUTUKLANDI ...

TAHRİK! Türk Silahlı Kuvvetlerini bu tutuklamalarla tahrik ederek müdahalesini sağlamak ve bu amaçla halka mazlum rolü oynamak...

GÖZDAĞI! Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm personeline ve Komutanlarına bu iki gözaltı ile gözdağı vermek...

GÜÇ GÖSTERİSİ! Gerek beyanatları, gerekse üye oldukları (Atatürkçü Düşünce Derneği) sivil toplum örgütleri içindeki etkinlikleri ile ön plana çıkan bu şahısların kişiliğinde, ULUSALCI hareketi engellemek, MİLLİ hassasiyetleri olan kişi ve kuruluşları yılgınlığa sokmak...

İKTİDAR BENDE! Her defasında dile getirdikleri "Halk seçti" teraneleri ile iktidarın kendilerinde olduğunu göstermek...

DEMOKRASİ, Yasama,Yürütme,Yargı erklerinin bir diğerinin üstünlüğüne girmeden çalıştığı bir yönetim sistemidir. Bu sistemde, seçimle gelen siyasi partiler tek başlarına veya koalisyonlarla belirli bir süreliğine yasama ve yürütme işlerini üstlenirler.
Kısaca demokrasi denilen yönetim biçimi budur.

Seçilen siyasetçiler "kendilerini halkın seçtiği" iddiasıyla kanunlara uymamazlık edemezler...
Yolsuzluk yapamazlar...
Memleketinin menfaatlerinin aleyhine kanun çıkaramazlar...
Kendisine düşman ülkelere kolaylık sağlayamazlar...
Kendi ülkesini kötüleyen,mahkum eden başka parlamentoların kararlarına "KABUL" oyu veremezler...
Ülkesini seven insanları "TERÖRİST" diye suçlayamazlar...
Onları, Emniyet tarafından yok edilmesi gereken bir "İÇ TEHDİT" olarak niteleyemezler...
Ülkesini, iç ve dış tehditlere karşı koruyan Silahlı Kuvvetler mensuplarını gizli gizli izleyemez, dinleyemez ve "TUTUKLAYAMAZLAR"...

"Halk bizi seçti istediğimizi yaparız" iddiasıyla bunları yapan bir siyasi oluşumun adına "DEMOKRASİ DENİLEMEZ"

O zaman bütün milletvekilleri, belediye başkanları kafası bozulunca, istediği olmayınca adam öldürsün... Nasıl olsa halk seçti!!!

Bu arada olumlu şeyler de yok değil!
Daha önce polis sabah 04:30'da geliyordu şimdi 07:30 oldu!!!...

01.06.2008 / Ahmet ER
Ergenekon Madımak Hattı



At izi, it izine karıştı…

Kimin ne halt yediğini kestiremez olduk. Kısa vadeli olayların değişimindeki sürat, her kafadan ayrı bir ses çıkması, her iktidar grubunun elindeki belgeleri doğru-yalan ayrımı yapmadan kişisel hırslarına göre medyaya servis etmesinden dolayı millet kime inanacağını şaşırdı. Daha düne kadar ordusuna laf söyletmeyen insanımızın kafasında ordusuna karşı tereddütler oluşmaya başladı. İtibar erozyonu, haysiyet depremi, iftira kasırgası aldı başını gidiyor…

Herkesin itibar ettiği köşe yazarları zaten 20 yıl önce dediklerini, 10 yıl önce inkar etmişlerdi; 5 yıl önce söylediklerini de dünden itibaren inkara başladılar. Seviyesizlik yer altına düşmüş, çapsızlık nokta gibi…

Biri, Jandarma gibi yıllardır terörle mücadelede başı dimdik bir teşkilatın en üst düzey Komutanlığını yapmış; diğeri Ege Ordusu gibi NATO’dan bağımsız tek Ordumuzun ile 1nci Ordu gibi en güçlü ve en büyük Ordumuzu yıllarca yönetmiş iki eski Orgeneralimizin göz altına alınması, Yunanlılardan fazla içimizdeki muhalefeti sevindirdi. Nihayet muratlarına erdiler.

Dokunulmaz zannedilen aslında benim veya sizin gibi etten kemikten birer insanlar olan, ama liyakat, sadakat, feragat, fedakarlık, bilgi ve tecrübe gibi herkeste bir arada olmayan özellikleri bünyelerinde bulundurdukları için Türk Ordusunda en üst düzeye çıkma başarısı gösteren iki Komutanımızın göz altına alınması, içimizde Türk’e ve Türk olan her şeye düşman olma özelliği taşıyan bazı insancıkları hayatlarında tatmadıkları bir zevki yaşattı.

Daha önceden de dediğim gibi; bunlar asıl zevki 30 Ağustos’da Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olarak ayrılacak bazı üst düzey Komutanlarımızın gözaltına alınması ile yaşamak istiyorlar.

Darbe ile ilgili ilk bilgilerin kaynağını teşkil eden, her nasılsa kendi de darbe hakkında bilgi sahibi olduğu iddia edilen Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek bu gözaltılar listesinde yok. Aynı şekilde darbe planlarından haberi olduğu iddia edilen Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç Yalman ile Hava Kuvvetleri eski Komutanı İbrahim Fırtına da listede yok.

O zaman mesele darbe değil. Zaten darbe olsa herhalde emekli iki binbaşı veya başçavuşla darbe yapacak halleri de yok. Bunca yıldır Ergenekon operasyonu adı altında yapılan operasyonlarda tutuklanan topu topu 49 kişi var. Bunlar bırakın darbe yapmayı, kapılarının önünde PKK’lılar eylem yapsa ellerinde bunlara karşı koyacakları doğru dürüst mantar tabancası bile yok. Pardon, Ümraniye’de ele geçirilen 27 el bombası hariç. O el bombalarının da kime ait olduğunu iddianame açıklanınca göreceğiz. Gerçi iddianame de Guinness rekorlar kitabına girecek kadar büyük. İddialara göre sadece iddianamesi 2500 sayfa olacakmış, ekleriyle birlikte ne kadar olacağını, varın siz düşünün.

Beni asıl düşündüren bu kadar büyük bir iddianameye herhalde dünyanın bütün suçları sığar. PKK’nın 24 yıllık eylem sürecinde binlerce eylem yaptığı, binlerce silah yakalattığı, binlerce insanı öldürdüğü göz önüne alındığında tüm PKK suçları 129 sayfalık iddianameye sığarken, bu Ergenekon nasıl bir şeymiş de 2500 sayfalık iddianame hazırlanmış?

Duruşmalar başladığında iddianame okunmaya başlarsa, sadece iddianame okunması bir ayı bulur. Bunun yanında iddianamenin sonuna gelindiğinde, zaten baş sayfalarda hangi iddialar var, okuyan bile unutur.

Şimdilik basına sızan haberlere göre: iddianamede, Uğur Mumcu suikastından tutun da, Bahriye Üçok suikastına, Gazi Mahallesi olaylarından, Çorum- Maraş olaylarına kadar Cumhuriyet tarihindeki bütün suikast ve terör olaylarını Ergenekon’un yaptığına dair iddialar varmış… Bir tek Dağlıca Baskını ile Keneddy suikasti eksikmiş… Hayırlısı.

Benim bir tek kafamın almadığı, bizzat çok iyi incelediğim ve iddianamesini okuduğum, Sivas’daki Madımak Oteli Katliamının da Ergenekoncular tarafından yapıldığının iddia edilmesi. Öyle tırı vırı biri tarafından değil. Anlı şanlı bir profesör tarafından söyleniyor olması.

Evvelki günkü Zaman Gazetesi’nde eski Tüm Öğrenim Üyeleri Derneği Başkanı Prof.Dr. Tahir Hatipoğlu’na dayanılarak hazırlanmış bir haber vardı. Haberde Hatipoğlu, güya eski bir rektör yardımcısından dinlediği bir iddiayı gerçekmiş gibi ve kalben inanmış olarak dile getiriyor. Diyor ki: “Eski bir rektör yardımcısı arkadaşım bir konuşmamızda bana, Madımak katliamının arka planında MİT varmış, hatta iki MİT mensubu yangında yanarak ölmüş.”

Hatipoğlu son düzlüğe girmiş yarış atının süratiyle devam ediyor: Ergenekon yapılanmasına baktığında olayın derin devlet işi olduğunu düşündüm. Bu olayı derin devlet dincilerin üzerine yıkmak için yaptığını anladım.”

Atma Recep din kardeşiz!. Hocam, bilmiyorsan internet ortamından iddianameyi ve sanıkların itiraflarını bularak, bir oku. Katillerin profillerini bir incele.

MİT elemanı olarak Muhlis Akarsu’yu mu, Asım Bezirci’yi mi, Hasret Gültekin'i mi uygun görüyorsun, bize söyle de bilelim…

İşin daha da ilginci, Zaman Gazetesi’nde Madımak olayını Ergenekoncuların yaptığına dair imalarda bulunduğu bir kampanya başlatıldı. Evvelki günkü sayısında Ümit Aksoy’un “Aleviler katilleri yanlış yerde arıyor”, bir sonraki günkü sayısında Mehmet Kamış’ın “Madımak, Başbağlar ya da Ergenekon Çetesi” başlıklı makaleleri bunu açıkça vurguluyor. İnsafınız kurusun. Bari bu olayla ilgili Madımak Katliamından kurtulan insanların gazetelerde yayınlanan boy boy beyanatlarını da mı okumadınız?

Her makalemizde diyoruz. “Valla, söyleyecek sözümüz yok” hatta bu konuda hiçbir “fikrimiz yok”…

Yakında Ruanda’da ki Hutu-Tutsi çatışmasını da Ergenekoncular çıkardı derlerse şaşırmam… Bilgi kirliliğinde bütün bunları görecekmişiz… Bir an evvel şu iddianame yayınlansa da okumaya başlasak. Bu kadar iş arasında herhalde bir 3 ayda okuruz. O dönemde de yazılara bir güzel ara veririz…

Sedat Onar
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ AMA PKK DEĞİL, ÖYLE Mİ?


Medya büyük bir güç, hele ki milyonların okuma yazma bilmediği bir ülkede görsel medya daha da büyük bir güç. Yönetenler bu gücün farkında ve medya ile iktidar arasında hassas dengeler gözetiliyor. Medya, siyaseti de, kamuoyunu da, sosyal hayatı da etkiliyor. Ulusal güvenlik de medyanın bu çekim gücü içerisinde yer alıyor.Medya büyük bir güç, hele ki milyonların okuma yazma bilmediği bir ülkede görsel medya daha da büyük bir güç. Yönetenler bu gücün farkında ve medya ile iktidar arasında hassas dengeler gözetiliyor. Medya, siyaseti de, kamuoyunu da, sosyal hayatı da etkiliyor. Ulusal güvenlik de medyanın bu çekim gücü içerisinde yer alıyor. Ayrıştırma ve kutuplaştırmanın siyasi aktörlerin emellerine ulaşabilmek için içte ve dışta başvurduğu bir taktik olduğu düşünüldüğünde, medyanın ulusal güvenliği etkileyen faktörlerin başında yer alması şaşırtıcı olmuyor. Suni olarak yaratılan gündemler iç ve dış güvenlikle ilgili dinamikleri yönlendiriyor, hedef saptırıyor, dikkatleri dağıtıyor ve siyasi aktörlere geniş manevra alanı sağlıyor. Medyanın ulusal güvenlikte rolünü gözler önüne serebilmek için güncel birkaç konudan bahsedilebilir.

ERGENEKON GÜNDEMDE AMA PKK DEĞİL

Son günlerde yazılı ve görsel medyada adını sıkça duyduğunuz bir Ergenekon meselesi var. Akıllarda kalan; “Terör Örgütü, Derin Devlet, Karanlık İlişkiler, Faili Meçhul Cinayetler, Ordu-Çete” temalarıdır. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler açısından bakıldığında emekli askerler, üniversite öğretim üyeleri, yazar, gazeteci, siyasi parti başkanı, medya mensubu gibi adı ulusalcı olan bir çevrenin etkin isimleri göze çarpıyor. İsnat edilen suçlamalar açısından ise, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla “terör örgütü kurmak, örgüte üye olmak, örgütün fikir babası olmak, sabotaj ve suikastler” gibi geniş bir suç yelpazesi sergileniyor. İddialara dayanak teşkil ettiği öne sürülen ve yaklaşık sekiz ay önce Ümraniye’de bir evde ele geçirilmiş el bombaları ise Ergenekon ile şiddeti yan yana getiriyor.

Hukuk devletinde, bir suçun işlendiği iddiası varsa elbet bunun bir soruşturması yapılır ama soruşturma gizli olmalı, şüpheli masumiyeti ön planda tutulmalı, benzerleriyle mukayese edildiğinde eşitliği çağrıştırmalı. İşte o zaman hukuk, hukuki değer taşır. Demokratik bir ülkeyiz ama medya hukuku tartışmalı hale getiriyor çünkü soruşturmanın gizliliğini bozuyor. Toplumdaki adalet duygusunu incitiyor çünkü şüpheliler daha ifadesine başvurulmadan önce mahkûm ediliyor kamuoyu vicdanında. Bunu kim yapıyor ya da hukukun bu şekil medya günlüğüne düşmesine kim sebep oluyor?

Aslında Ergenekon medyanın kapsamlı bir psikolojik harekâtı halini aldı hem de ben Türk’üm diyenlere karşı. Neden?

Devamı için FikrimYok.Com Ziyaret ediniz..

ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ AMA PKK DEĞİL, ÖYLE Mİ?

Önemli Başlıklar



Ergenekon'la İlgili Tüm Haberler, Makaleler
Erdal Sarızeybek | ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ AMA PKK DEĞİL, ÖYLE Mİ?
Emekli Albay Erdal Sarızeybek'ten Sorularınıza Cevaplar
Erdal Sarızeybek | Türk'üm Demekten Korkanlar!
Erdal Sarızeybek | Yahuda'nın Gücü
Yahudalar Bu Gücü Nereden Aldı?
Erdal Sarızeybek | Yedi Milyon Dolarlık Terörist
Erdal Sarızeybek | PKK'nın Yeni Lideri Barzani!
Son Harekat | Kod Adı Yahuda | Henüz Basılmamış Kitabın Önsözü...


Erdal Sarızeybek | Siyasi Zihniyet İhanete Düştü Artık
Sedat Onar | Gözaltı Dalgası
Sedat Onar | Ulusalcı Terör Örgütü
Bir Şehit Oğlu’nun İlk Gecesi
Sedat Onar | Dinler Arası Biyolog
Ahmet Er | Bu Sistemin Adı Ne?
Ahmet Er | Türk Gençliği ve Diğer Gençlik
Ahmet Er | Türk Silahlı ve Silahsız Kuvvetleri
Basından Siyasi Haberler | Öcalan, CIA, Said-i Nursi, Cinsel Sapkınlık
Moderatörlük Başvurusu


Doğru Tercih | Doğru Bilgi

Fikrimyok ÖSS Köşesi